2 Nisan 2010 Cuma




Dilin kendisi küçük fakat cürmü büyüktür. Onun fitnesinden kurtulmak güçtür. Çünkü köpürme olayı büyütüp şişirme yönünden diğer organların en kuv vetlisidir. Süfyan bin Abdullah (R.A.) haber veriyor Bir gün Hz. Peygamber (S.A.V.) den sordular Ya Re-sulallah en çok korkulacak şey nedir? bize öğret k ondan sakınalım. Mübarek parmağıyla dilini gösterd işte budur cevabını verdi. Hz. îsa (A.S.) ya dediler bi ze bir amel öğret ki Cennete girmemize sebep olsun Hiç konuşmayın cevabını verdi. Buna gücümüz yet mez dediler o halde hayırdan başka bir kelime konuş . mayın buyurdu. Yunus bin Übeyd söylüyor: Basra'nın en sıcak günlerinde oruç tutmaya dayanıyordum. Fakat lüzumsuz konuşmayı terk etmeğe bir türlü daya namıyordum.
Dilini tutmak, korumak ve terbiye etmek hususunda âlimler beş esas tavsiye ederler;

1 - Ebu Said El-Hudri, haber veriyor. Hz. Peygamber tS.A.V.) bir hadisinde şöyle buyurmuştur: Adem oğlu sabahleyin kalkınca bütün organları, lisan-ı hal ile dile: Allah'tan dileriz ki doğru olasın. Çünkü sen doğru olursan biz d3 doğru oluruz, sen eğri olur, doğruluktan saparsan biz de doğru yoldan saparız.
Bu hadis-i şeriften anlıyoruz ki dilin te'siri kuvvetli olduğu için diğer organları da kendine uyduruyor.
Nitekim Malik bin Dinar der ki: kalbinde sıkınt, bedeninde halsizlik, rızkında eksiklik görürsen muhakkak bilki bu, zararlı, manasız ve yersiz konuşmaların sonucudur.
2 - Vakti boşa harcamamaktır. Çünkü insanın "Allah'ı anmak, mârufu emir, münkeri yasak etmek, hayır ve nasihatta bulunmak, öğrenmek ve öğretmek ve va'zgtmekten başka" söylediği sözler zararlı olma lan yönünden en az lüzumsuz ve manasızdır vakit kaybettirmek ve ibadeti engellemekten başka bir şey'a yaramamıştır.
Rivayet ederler ki Hasan bin Sinan, bir gün yürüdüğü yol üzerinde bir bina görmüş ve orada bulunanlardan birisine ne zaman yapıldığını sormuş ve hemen nefsine dönmüş ey mağrur nefis, senin için önemli ol-mıyan şey'i neden soruyorsun? Buna harcadığın zamanı Allah'ı anmakla geçirse idin daha iyi değil miydi? Bu hatasını, bir yıl oruç tutarak nefsine azap vermek suretiyle ödedi.
Ne mutlu o insanlara ki dillerini tutar, zamanlarını sebepsiz ve manasız sözlerle geçirmezler. Yazıklar olsun o gafillere ki lüzumsuz konuşmalarla vakitlerini kaybettirir, zararlısiyle de kendilerini felâket çukuruna atarlar.
3 - Salih amel ve hayırlı işlerle meşgul olmaktır îşsiz kimseler, vakitlerinin çoğunu hikâye söylemek, dedikodu yapmak, başkalarını çekiştirmek ve fitnelere sebep olacak konuşmalarla geçirirler. Nitekim derler gıybet, bir yıldırımdır ki kişinin nice yıllık tâa-tıni yakar yok eder ve yine derler gıybet, bir mancınığa benzer içine ibadetini kor, doğuya, batıya, atar, sa-vurur, darma dağın edersin.
Şöyle anlatırlar: Bir gün azizlerden birine, filan kişi senin gıybetini yapıyor derler. O kâmil zat ta gıybet eden kimseye bir sepet hurma gönderir ve iyiliklerini bana armağan ettiğini duydum. Ben de karşılık olarak sana şu hurmayı gönderiyorum diye haber salar.
Yine anlatıyorlar: Abdullah bin mübarek meclisinde kendisinden gıybet yapılmasını istiyenlere şu cevabı veriyor: Eğer gıybet yapmam gerekirse anne ve babam için yaparım. Çünkü iyiliklerimin onlardan başkasına gitmesine dayanamam.
Yine anlatıyorlar: Hatem Esam, bir gece hastalanır Teheccüt namazını kılamaz. Karısı onu kınamaya başlar. Hatem, karısına şu cevabı verir: Bu geceyi ya şataı., Teheccüt namazını kılan nice kişiler vardır. Sabah olunca içlerinden beni çekiştirenler olacak ve tâatT larının sevabını bana verecekler. îşte onlar benim için çalışıyorlar.
4 - Dilini tutan dünyanın âfetlerinden korunur. Süfyan Sevrt derki: Fena söz söyleme ki dişinin kırılmasına sebep olmasın.

Başka biri der ki: Gevezelik etme, değerin düşer. Dilini tut sânın yükselir.
Başka biri der ki: Öilini tut tehlikeye düşme, kınanma. Çünkü konuşma, çok defa eleme, acıya sebep olur.
İbni Mübarek der ki: Konuşmaktan dilini koru. Çünkü dil, sahibini hızla felâket uçurumuna sürükler. Dil, kalbin de tercümanıdır. Kişinin kemali, konuşmasından anlaşılır. .
îbni Muti, der ki: İnsanın dili arslana benzer. Nasıl serbest kalan arslan, insanları-parçalarsa, gemlen-miyen dil de felâketlere sebep olur.
Derler, nice sözler var ki sahibine içten: beni terk-et yoksa sana zararım dokunur der.
Bütün bu anlattıklarımızdan öğrendik ki, dilini susma gemiyle gemlemek kişiye vaciptir.
5 - Dilin sebep olacağı âhiret âfetlerini hatırlamak lâzımdır. Çünkü konuşulan sözler âhiretle ilgilidir. Ya haramdır ya helâl. Eğer haramsa sahibini âhi-rette azaba sokar. Nitekim Hz. Peygamber buyuruyor: Miraç gecesinde Cehennemde bir kısım insanlar gör düm pislik yiyorlardı. Bunların kim olduğunu CebrâJl (A.S.) dan sordum dedi ki: Dünyada adem eti yiyenlerdir. Yani gıybet edenlerdir. Yine Hz. Peygamber (S.A.V.) buyuruyor: Dilini, ilim ve Kur'an ehline uzatma. Gıybet yapıp halkı yırtma, parçalama ki âhirette Cehennem, köpekleri de seni yırtıp parçalamasınlar. .
Deniliyor ki gi'^-*et, kalbi bozar ve işlemez hale getirir. İbadeti boşa çftwır ve ondan gelen hidayeti yok eder. Söylenen sözler mubahta olsa lüzumsuz ve fu-zuîü olduğu için yiı". mahzurludur. Bu mahzunlar 4 maddede özetlenebilir

1 - Kiramen kâtibin denilen.yazıcı melekleri, lüzumsuz ve hayırlı olmıyan sözleri yazmakla uğraştı rır. Akıllı insan bundan sıkılır boşuna* konuşup onlara eziyet vermez. Çünkü bu melekler, her söyleneni yazıyorlar. Nitekim Cenab-ı Hak Kur'anı Kerimde (Kaf S.A. 18) "insan bir söz söylemeğe dursun, mut •lak yanında hazır bir gözcü vardır."
2 - Bu lüzumsuz ve manasız sözler, fuzulü konuşmalar yazılıp bir kitap haline getirildikten sonfa Allah'ın huzuruna götürülüyor. Bu sebepten insan, lüzumsuz konuşmadan saçma ve yersiz sözlerden sakınsın ki Allah'ın huzuruna götürülen kitabından utanmasın.

Deniliyor ki: Bir gün, saçma ve lüzumsuz konuşan bir kişiyi dinliyen Şeyh, kendisine: Bu konuşmaların yazılıyor Kıyamet gününde de Allah'ın huzuruna gö türülecek. Bunları söylediğine orada pişman olacaksın. Dikkatli ol. Önce düşün sonra konuş ki yarın utan-mayasm demiş. .
3 - Bu yazılanlar, kıyamet gününde, Arasat meydanında bütün insanların ortasında ve Allah'ın huzurunda okunacaktır. O zaman sen, zorluklar içinde, aç, çıplak, ağlar halde, Cennetten uzak, nimetlerinden mahrum, perişanlık ve hayret içinde bekler durursun ve halim nice olur diye düşünürsün. Bütün bunlar o manasız ^ve fuzuli konuşmaların sonucudur.
4 - Bu kitabın okunduktan sonra her taraftan sana te'essüfler, azarlamalar yağmaya başlar ve der-. Ier ki dünyada bu kadar sene yaladın sonunda Rabbı-na bu saçmalarla dölü kitabı mı armağan getirdin. Bu manasız ve lüzumsuz konuşmalara harcadığın ömrünü, Cenab-ı Hakkın hamd-ü ("'masına, zi'.'ir ve şükrüne
sarfetseydin daha iyi olmaz mıydı? Kur'an'ın okumasını terkettin hasis ve fena şeylerle vaktini geçirdin yazıklar olsun diye kınar dururlar. İşte dilin dünya ve âhiretteki bu kaygulu sonuçları üzerinde düşünen kimiler için bu dört esas canlı ve kuvvetli bir öğüd olur.


İmam-ı Gazali : Abidlerin Yolu

18 Mart 2010 Perşembe

Marifet Kitabı




İbn Arabi İslam düşünce geleneğinin en renkli simalarından birisidir. Düşünceleri geniş diyebileceğimiz kitlelerce ilgiyle izlenmiş, kimileyin takdir edilmiş kimileyinse tenkite tabi tutulmuştur. Bu iki farklı algı çerçevesinde düşünce ekolleri oluşmuş, aktif bir şekilde tartışmalar yapılagelmiştir. Elinizdeki çalışmada İbn Arabi, düşüncesinin ana kavramlarına kısaca değiniyor
SSeçkinlerin (havassın) inanç ilkelerini ele aldığı bu eserinde, İbn Arabi’nin bilinen ve yaygın olan düşüncelerinin izi rahatlıkla sürülebilir. Her ne kadar yazım tarzı ve iç örgüsü itibariyle çalışma birbirinden bağımsız birçok meseleden oluşuyor gözükse de konular arasında bir iç bütünlükten söz edilebilir. Tenzih konusu ile başlayan ve ibadet dolayısıyla değinilen ilah-ı mu’tekadla son bulan eserde, a’yan-ı sabite, tecelli, tenzih-teşbih, zahir-batın, halk-hak, vahdet-kesret, nur-zulmet, uluhiyyet-rububiyyet-ubudiyyet, kaza-kader, rü’yet gibi teorik tasavvufun konularına doğrudan ya da dolaylı olarak temas edilmiştir. Dilimize Hüseyin Şemsi Ergüneş tarafından kazandırılan Kitabu’l-ma‘rife, Fütûhat’ı okumayı kolaylaştıracak bir rehber kitap niteliğindedir.''