14 Mart 2010 Pazar

İslam ve Engellilik Üzerine; MESAKİN Kavramı




İslam’ın engellilik konusunda sahip olduğu bakış açısı ve Müslümanların engelliler karşısındaki sorumlulukları çok az tartışılan konuların başında gelmektedir. İslam’ın engelliler konusunda uygulamaları açısından Hz. Muhammed ve engelli sahabeleri konu edinen Prof. Dr. Ali SEYYAR’ın “Yıldızlar Engel Tanımaz” çalışması önemli bir boşluğu doldurmasına karşın, özelde Kur’an’da engelliler başlıklı doktora düzeyinde tezler yanında Diyanet İşleri bürokratları tarafından kaleme alınmış çalışmalar yeterli bir perspektif sunamamıştır.
Bu durumun temel nedeni Kur’an-ı Kerim’de engelliği ifade eden terimlerin daha çok mecaz kullanımın aracıları olmasından kaynaklanmaktadır. Kur’ân indiği dönemin kültürel ve edebî yapısını da gözeterek ifade tarzında kelimelerin hakikî ve mecazî anlamlarına başvurmuştur. Bu bağlamda engellilik ifade eden summ/sağır, bukm/dilsiz, umy/kör kelimelerini çoğunlukla mecazî olmakla birlikte hakikî anlamıyla da kullanmıştır. Ancak sadece engellilik ifade eden a‘rac/aksak kelimesini salt hakikî anlamıyla kullanmıştır.
Sosyolojik anlamda, engellilik olgusu ise bu terimlerin dışında, toplumsal kategorileri ifade eden ayetlerde yer almaktadır. Kur’an-ı Kerim’de günümüzde sosyal politikanın temel konuları olan kategoriler Tevbe sûresinin 60. âyetinde ayrı ayrı sayılmıştır. Âyette şöyle buyurulur:
"Sadakalar (zekâtlar) Allah'tan bir farz olarak fakirlere, miskinlere, zekât işinde çalışanlara, kalpleri İslâm'a ısındırılacaklara, kölelere, borçlulara, Allah yolunda olanlara ve yolda kalmışlara aittir. Allah bilendir, hakîmdir."
“Fakir kelimesi Arapçada “delmek, kazmak” mânâlarına gelen “fakr” kökünden sıfat olup asıl anlamı “omurgası –fekâr– kırılmış kimse”dir. Bu durumdaki insan gibi bir işe güç yetirememesi, başkasına muhtaç olması sebebiyle maddi bakımdan sıkıntı içinde bulunan kimseye de fakir denildiği ifade edilir.
“Fakir kelimesi Kur’an’da çoğulu fukara ile birlikte on iki yerde geçer. Bunlardan iki ayette Allah’ın zengin, insanların ise fakir olduğu zikredilirken (Fatır: 35/15, Muhammed: 47/38) insanların gerçekte kendi kendilerine yetmeyip Allah’a muhtaç oldukları vurgulanmak istenmiştir. Kelimenin bu anlamı tasavvufta ayrı bir önem kazanmış ve “fakr” tasavvuf literatürünün önemli kavramları arasında yer almıştır.
“Fakire yardım edilmesi, onun yedirilip korunması hususunun işlendiği diğer ayetlerde ise bu kelimeyle halk dilindeki yaygın kullanımına da uygun olarak zengin olmayan, maddi sıkıntı ve ihtiyaç içinde bulunan kimselerin kasdedildiği söylenebilir. Nitekim yurdunu terk edip günlerce aç susuz dolaşan Hz. Musa’nın kendini fakir olarak nitelendirmesinde (el Kasas: 28/24) veya Mekke’den Medine’ye göç eden muhacirlerden fakirler olarak söz edilmesinde (Haşr: 59/8) maddi ihtiyaç göz önünde bulundurulmuştur. Hadislerde de sıkça geçen fakir kelimesinin aynı anlamı taşıdığı görülür.” (İslâm Ansiklopedisi, Cilt: 12, s. 129, Türkiye Diyanet Vakfı)
Fakir, kendisine lâzım olan şey elinde ve yanında olmayan kişidir. Temel ihtiyaçlarından başka “nisap miktarı” kadar malı olmayan fakirdir. Yani kendisine zekât verilecek olan kimse demektir.
Miskin ( المسكين ) sakin olmak, bitmek, susmak, dinmek, hareketine son vermek anlamlarına gelen “s-k-n” (سكن) kökünden türemiştir. Bazıları der ki, fakirliğin yerleştiği kişiye miskin denmiştir. Onun için miskinin durumu, fakirin durumundan daha kötüdür. Bu hatalı bir düşüncedir. Çünkü bu mana ism-i mef’ul[1] manasıdır. Halbuki “miskin” kelimesinde ismi fail manası vardır, “düşkün olan” demektir.
Zekât meselesinde “fakir” ile “miskin”in ayrı sınıflar olduğu konusunda ittifak vardır. İhtilaf bunların manasındadır. Bazıları “miskinin hali fakirden daha kötüdür” demişler. Ebû Hanîfe bu görüşü benimseyenlerdendir. O diyor ki “fakîr, az bir şey’e mâlik olandır; miskîn de hiçbir şey’e sâhip olmayandır.”[2]. İmam Şafi ise tam aksini söylemiştir[3].
Kehf suresi 18/79. ayete baktığımız zaman “miskîn”in durumunun, fakîrin durumunun daha iyi olduğunu anlayabiliriz. Çünkü bu ayette Mûsa (as)’a geminin delinmesinin sırrı şöyle anlatılıyor: “…O gemi, denizde işçilik yapan bir grup yoksulundu…” (اماالسفينة فكانت لمساكين…)
Mesâkîn kelimesinin kullanıldığı bu kişilerin gemi sahibi oldukları anlaşılıyor. Yani miskin hiç malı olmayan değildir.
Âyette bu sınıf "el-fukarâ ve'l-mesâkîn" şeklinde geçer. Zekât verilecek kişileri belirtmek üzere öncelikle zikredilen bu iki terimin aynı âyette peş peşe zikredilmesini dikkate alan fakihler bu iki terimin ayrı iki sınıfı mı yoksa aynı sınıfı mı ifade ettiğini, hangi ihtiyaç derecelerini gösterdiklerini tartışmışlardır.
a) Hanefîler, âyette zikredilen fakiri; ev ve ev eşyası gibi aslî ihtiyaçlarını karşılayan malı olsa da gelirleri ihtiyaçlarını karşılayamayan, nisab miktarından daha az malı bulunan kimse olarak anlamışlardır. Miskin ise hiçbir geliri ve malı olmayan kimsedir. Buna göre miskin, fakirden daha muhtaç kimseye denmektedir.
b) Şâfiî ve Hanbelîler'e göre fakir; kendisinin ve bakmakla mükellef olduğu kişilerin ihtiyaçlarını gidermeye yeterli malı ve kazancı olmayan kimsedir. Miskin ise kendisine ve geçimini sağlamakla yükümlü kişilere yeterli olmamakla beraber, sahip olduğu mal ve kazançla kıt kanaat geçinebilen kişidir. Bu iki mezhebe göre fakir, miskinden de fazla ihtiyaç içinde olan kimsedir.
Fıkıh açısından yapılan bu tanımlamaların miskini fakirliğin altında bir kategori olarak değerlendirdiği açıktır. Ayette neden ayrı ayrı sayıldıkları sorgulanmasına karşın cevap benzerliği ortaya çıkmıştır. Konuya daha farklı bir bağlamda sosyal güvenlik açısından yapılan uygulamalarda miskin kavramının engelliliği karşılar anlamda kullanıldığını görüyoruz.
Hz. Ömer'e göre fakir, müslümanların; miskin de gayri müslimlerin muhtaçlarını ifade eder. Hz. Ömer'in yaşlı ve kör bir yahudiyi, maaş bağlanması için beytülmâle gönderdiği ve görevliye "Bu adama ve benzerlerine bakın.... `Sadakalar (zekât), ancak fakirler, miskinler...içindir? âyetinde geçen fukaradan maksat, müslüman fakirler, mesâkînden maksat ise Ehl-i kitabın fakirleridir. Bu adam, kitap ehlinin miskinlerindendir" dediği nakledilir (Ebû Yûsuf, el-Harac, s. 136). Muhammed Hamîdullah, Hz. Ömer'in fakir ve miskin terimlerini din farkına göre tanımlamasının dil yapısına da uygun olduğunu delilleri ile anlatmaya çalışır.
Uygulama bağlamında değerlendirildiğinde mesakinin dine dayalı bir kavram olmadığı ortaya çıkmaktadır. Miskinler çoğunlukla dini sorumluluğu olmayan kesiti de içine alan bir kategori olarak değerlendirilmelidir. Bu doğrultuda ağır engelliler; zihinsel ve bedensel, bağımlılık oranı yüksek engelliler bu kategorinin sakinleridir.
Bu bağlamda müslümanın sorumluluğu içinde engelliler ilk başta sosyal yardım unsuru olarak belirmektedir. İkinci olarak, Cevşen’de karşımıza çıkan Allah’ın “Ya Rahim-el Mesakin” olarak anılması da Miskinleri esirgeyen, bağışlayan, merhamet eden Allah anlamını taşır (Hatip, A. (2010) Cevşen Şerhi, Nesil.) Hz. Muhammed’in “Allah’a yakın olmak isteyen miskinlere yakın olsun” hadisi ise bu kesiti dindarlığın önemli bir aracı olarak tanımlamıştır. Son olarak sosyal sorumluluk anlamında; imanın en küçük cüzünün, “yoldaki bir taşı (birinin takılıp düşebileceği bir engeli) kaldırmak” olarak ifade edilmiş olması anlamlıdır.

——————————————————————————–
[1] İsmul Fâil: Fiilden türeyip, bir işi yapanı gösteren kelimeye denir. Türkçedeki etken sıfat-fiil karşılığıdır.İsmul Mef’ûl: Fiilden türeyip de yapılan işten etkilenen kişi veya nesneyi gösteren kelimeye denir. Türkçedeki edilgen sıfat-fiil karşılığıdır. Bkz. Mehmet Maksudoğlu, Arapça Dil Bilgisi, 5. basım, İstanbul, İFAV, 1992, s.76-77
[2] Merğînânî, Ebû’l-Hasen Ali b. Ebî Bekr b. Abdilcelîl el-Ferğânî el-Merğinânî(ö.593/1197),el-Hidâye şerhu Bidâyeti’l-mübtedî, 2 c., İstanbul Edâ, 1991, C:1, s.112
[3] İbnü’l-Esir, Mecdüddin Ebû’s-seâd3at el-Mübârek b. Muhammed el-cezerî (ö.606/1210), en-Nihâye fî ğarîbi’l-hadîs, yay.haz.Mahmud Muhammed et-Tınâhî, Beyrut, el-Mektebetü’l-İlmiyye, C:III, s.335
[4] Buhâri, Zekât 53; Nesei, Zekât 76
[5] Tahâvî, Ebu Cafer Ahmed b. Muhammed et-Tahâvî (ö.321/933), Ahkâm’ul-Kur’an, ed.Saadettin Önal, 2 c., İstanbul, İSAM, 1995, C:1, s.361-362
[6] Geniş bilgi için bk. Lisan’ul-arab, “s-k-n” md.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder